BOZULAN DEĞERLERİMİZ
Keşke farkına varabilseydik. Her şey daha anlamlı, her şey daha güzel, seviyeli olurdu. Nerede o eskilerdeki saf, temiz yürek taşıyan insanlar? Nerede o güzel muhabbetler? Birbirine saygı, karşıdan gelene selam veren, yaşlılara yardım eden gençlik nerede?
Yolda yürürken sağında solunda yürüyen güler yüzlü insanlar, verilen sözlerin yerine getirilmesi sözde değil özde dostluklar nerede?
Keşke eskilerde kalsaydık. Teknoloji geldi ne dostluk ne sevgi ne saygı ne de birbirine bağlılık kaldı. Çocuklarımızı kendi ellerimizle yok ettiğimizin farkında bile değiliz. Hayat yarışında koşuşturup duruyoruz. Yarış atına dönen bu hayatta yavrularımız bütün değerlerinin nasıl da farkına varmadan büyüyorlar. Onları teknoloji denilen bu alem de çocukluklarını yaşatmadan bu yarışın içine sokuyor, dünyalarını, çocukluklarını yaşatmıyoruz. Bu yavrularda mı suç yoksa bizde mi? Elbette bizde. Kendi elimizle kirlettiğimiz bu dünyayı onlara mı temizletecek, ödeteceğiz? Neden daha önceden önlemini alamıyoruz? Robotlaşıyoruz; yavrularımızı kendi halinde bırakıyor, onlara sahip çıkmıyoruz. İletişim aracı sözde bizim yararımıza; aslında bütün hayatımızı, sağlımızı, varlığımızı tehlikeye sokan hastalıkların artmasına sebep olan bütün ne kadar kötülükler varsa kendimiz yaratmadık mı? Değerlerimiz her geçen gün biraz daha yok oluyor. Ahlaki çöküş içerisindeyiz. Bütün bunların sebebi kimler? Yavrularımıza örnek olacak güzellikler nerede? Neyi örnek alıyor yavrularımız? Her gün kaza haberleri, şiddet dolu filmler, ahlak dışı batı özentisi örf ve adetlerimize uymayan tarzda filmler, bilgisayarda oyunlar… Hepsi zaman kaybı. Hangimiz yavrularımızı akşam işten geldikten sonra sarıp sarmalıyor, ilgileniyoruz? Hep çok yoruldum git başımdan, beni rahat bırak demiyor muyuz? Ne için çabalıyoruz üç günlük dünyada? Allah’ın emanet ettiği bu yavrularımızı nasıl koruyoruz? Yavrularımızın sevgisiz, şefkatsiz büyüdüğünün farkında bile değiliz.
Ben onun için çalışıyor, çabalıyorum diyoruz da ne yapıyoruz? Evet onlar için çalışıyoruz; ama çabalamıyoruz. Onları başıboş bırakıyoruz. Sonra bu çocuk neden böyle oldu, kime benzemiş diye feryat ediyor, dışarıda bekleyen tehlikelerin önüne elimizle kendimiz atıyoruz. Öncelikle aile içi sorunları karşılıklı sakin bir şekilde konuşmuyoruz. Hayat kavgasını bir de onların gözü önünde bağıra çağıra anlatıyoruz. Karı-koca kavgası o yetmedi, bu olmadı, sen kabahatli sin, ben haklıyım kavgasını neden yapıyoruz?
Sonu boşanmayla biten daha kötüsü şiddet bunları çocukların önünde nasıl yapıyoruz? Yavrularımızın beyni makine gibi çalışıyor, an an kaydediyor. İlerideki yaşamında ondan nasıl bir gelecek bekliyoruz? Nasıl bir yetişkin ve topluma faydalı olmalarını nasıl bekleyebiliriz? Bunları yaşayan çocuk sanıyor muyuz ki dışarıda mükemmel olacak? Olmasını da beklememiz zaten hata; ama iş işten geçmiş oluyor. Bir de boşanan anne babanın yavruları var. İç dünyaları yıkık harabeye dönüyor, herkese olan güveni kalkıyor, karşı cinsi her an onun kendisine kötü muamele yapacağını düşünerek bunalımdan bunalıma giriyor, hayatı depresyonla geçiyor, iç dünyası hep soru işaretleriyle doluyor. Çocuk için anne babadan mükemmeli yoktur; ama anne babasını böyle gördüğünde herkesi de öyle sanıyor. Çocuk anlamaz diye bir şey yok, çocuklar her şeyi anlıyorlar. Çocuğa hep bir veryansın yapıyoruz bir de hiçbir şey yetmezmiş gibi.
”İşte baban yok mu? Bana neler etti?” ya da ”O annen var ya beni terk etti. Bütün kabahat
Onda. ‘Evet, aslında bütün kabahat anne babada. Her davranışımızla, konuşmalarımızla çocuklara örnek olmalıyız. Aksi takdirde bu yavrular iki cephede çekenin elinde kalıyor sonra da isyan ederek evden kaçıyor, birilerin tuzağına düşerek kayboluyorlar. Her yerde o kadar kayıp haberleri var ki kime nasıl güveneceğimizi bilemiyoruz. Aslında biz kendimize bile güvenemiyoruz. Çocuklarımız yok oluyorlar, onlar bu teknolojinin içinde kayboluyorlar, değerlerimiz yok oluyor. Bin bir zahmetle karnımızda taşıdığımız, sonra ne zahmetle doğurup büyüttüğümüz yavrularımıza sahip çıkmalıyız. Çocuklarımızı okula gönderiyoruz, onunla nasıl ilgileniyoruz? Bugün ne yaptın? Nasıl çalıştın? Diye sormuyoruz. Onlardan bir de mükemmel olmalarını istiyor, yıl sonunda karnelerinin baştan aşağıya takdirle sınıfını geçmesini bekliyoruz. Önce biz sınıfımızı geçebiliyor, biz ödevimizi yapabiliyor muyuz? Bir de çocuklarımıza sanki mükemmel anne baba olmuşuz gibi kabahatleri olduğunda öğretmenlerini eğitimcileri suçluyoruz. Peki, onların suçu ne? Onlar bizim verdiğimiz vergilerle maaşlarını tıkır tıkır alıyorlar, mecburlar değil mi? Biz bir iki tane yavrularımızla baş edemezken o değerli eğitimcilerimiz binlercesiyle baş etmeye çalışıyorlar. Çocuklarımızı öncelikle evde eğitmeliyiz. Belki farkında bile olmadan yanlış şeylere yönelebilirler. Öğretmenlerimizle görüşmeli, onlara her konuda yardımcı olmalıyız. Okul kapısından içeri salıp başıboş bırakmamalıyız.
Bir gün küçük kızım için okul idaresinden müdür yardımcısı Taner Bey bizi okula çağırdı. Kızımızla ilgili görüşme yapmak istemişti. Daha önce lisede okuyan ortanca kızım için de lise müdür yardımcısı bizi çağırmış,bize teşekkür etmişti.Böyle bir evladınız olduğu için sizi tebrik ederim.Sizler elleri öpülesi anne babalar demişti.Küçük kızım için de müdür yardımcısı bey çağırınca küçük kızımın da güzel bir davranışı için çağırmış,bununla ilgili görüşme olabilir diye düşündük.Erdem’le gittik.Taner Bey bizi içeri davet ettikten sonra küçük kızımızın bir kabahati olduğunu söylediğinde bir anda şaşkına döndük.“Ne olmuş?Kabahati nedir?”diye sorduğumuz da öğretmeninden izin almadan okuldan çıktığını,üstelik duvardan kaçmak istediklerini öğrenmiştik.Bunu gören müdür yardımcısı yetişememiş,uzaktan bağırmış.Kaçan çocukların ailelerini okula çağırıp durumu bildirmek ve gereken önlemleri alalım diye görüşmek istemişti.Aslında çok haklıydı.Ya çocuklar okuldan çıkınca başlarına bir şey gelseydi?Biz kimi sorumlu tutacaktık?Hemen tek suçlu öğretmenler olacak,nasıl izin verdiniz diye onları suçlayacaktık.
Taner Bey:“Sizi gördüğüm iyi oldu.Anlamıştım sizlerin ilgisiz bir anne baba olmayacağınızı.”dedi.
Kızımıza dönerek:”Senin böyle şeyler yapacağına inanmak istemiyorum.Biz seni okula gönderdik,aklımız sende mi olacak?”dedik.
Küçük kızım:”Ama ben duvardan atlamadım,kapıdan çıktım.Sonra da çok korktum müdür yardımcısı kızar diye.”dedi.
”Peki neden ayrıldın okuldan izinsiz?”
”Arkadaşımın evi okula çok yakındı.Evde bir şeyler unutmuş onu almak istedi.Bir dersimiz boştu.İzin istesek vermez öğretmenimiz diye düşündük.Onun için biz de böyle yaptık.Biliyoruz yaptığımız çok yanlış,çok kötü.Bir daha söz veriyorum asla böyle bir şey yapmam.Haklısınız,düşünemedim.Affedin anneciğim,babacığım.”dedi.
Babası da ben de:”Asıl bizden önce müdür yardımcısından özür dilemelisin.Yazık değil mi?Bak sizleri ne kadar seviyor ki başınıza bir şeyler gelirse diye neredeyse kalp krizi geçirecekmiş.Onun
çocukları yok mu?Ona bir şey olursa ne yapar ailesi?Sen bir de onu düşünmelisin.”dedik.
”Haklısınız çok özür dilerim hepinizden.”dedi.
Sonra müdür yardımcısı Taner Bey:”Sakın evde kızınızın üzerine gitmeyin.Gördüğüm kadarıyla anladı her şeyi.Aslında çok da akıllı,biraz da yaşlarından dolayı ergenlik buluğ çağında. Kanlarının tam kaynadığı zaman.”dedi.Çok doğru söylemişti bu kadar sorumluluk gösteren çocukların geleceği için emek veren öğretmenlerimiz.Evet yaşları küçük buluğ çağındaydı.Onlardan bizim gibi davranmasını bekleyemeyiz.
Şunu da anladık ki biraz daha özen göstermeliyiz.Eksiklik çocuklarımızda değil kendimiz deydi. Müdür Bey:”Sizleri de yakından görmek,bu çocukların velilerinin ne kadar ilgili olup olmadığını bilmek,sizlerle görüşmek istedim.”dedi.
Müdür Beyden müsaade isteyerek ayrılmıştık okuldan.Eve geldiğimizde bundan sonra daha dikkatli olmalıyız diye düşündüm.Gerçekten müdür bey çok iyi bir eğitimci,ciddi dürüsttü.Aslında çocukları da çok seven,değerli bir eğitimciydi.Böyle eğitimcilere çok teşekkür ederiz.Sizler eğitimcilere çocuklarımızın ve bu güzel ülkemizin ihtiyacı var sizlerin emekleri ödenmez.Elbette haklarını ödeyemeyiz öğretmenlerimizin,çok büyük emek sarf ediyorlar. Bir de marifet gibi haktan hukuktan bahsediyoruz.Çocuğumun hakkını yedin diye suçluyoruz.Aslında biz hakkını yedik yavrularımızın.Onlara yaşam alanı bırakmayarak,onları dünyaya geldiğine pişman eden önce biz olduk.Biraz geç geldiğinde neredeydin diye hesap sorduk.Oysa onu dinleseydik bunları yaşamayacaktık. Hep susturmak için büyüklük tasladık.Hep yavrularımızı azarladık başkalarının yanında.Bazen de:“Benim oğlum aslan gibi,kızım hanımefendi.”dedik.
Aslan gibi oğlum dediğinde aslında ne aslanı olduğunu kendileri bile anlayamadı.
Anne,babalar bir anda canavarlaşan yavrusunun kendisine nasıl saldırdığını çok geç anlıyorlar.
Bir gün arkadaşımı ziyarete gitmiştim.Dönüşte durakta otobüs beklerken dört beş tane 12 yaşlarında erkek çocuk belli ki okuldan çıkmışlar,kaldırımda şakalaşıyorlar bir taraftan da mandalina soyuyor,doğru dürüst yemeden yerlere kaldırımın üzerine atıyorlardı.Oradan geçen kimse uyarmıyor,öylece geçip gidiyorlardı.Dayanamadım: “Yavrum siz ne yapıyorsunuz? Bu kabukları neden yerlere atıyor,çöpe atmıyorsunuz? Yazık değil mi?Çevreyi kirletiyorsunuz.Ya insanlar üzerine görmeden basıp kayarlarsa?Onları alıp çöpe atar mısınız?”dediğimde aldığım cevap beni çok düşündürdü:
“Aman teyze!Sen şimdi bizi çok yoruyorsun.Onu yerden al,çöpe götür,at,çok yorucu.”diyorlardı.Sonra diğeri de yola bir mandalina top gibi yola atınca diğer arkadaşları da koşup almaya çalışacaktı ki hemen müdahale ettim.Karşısından da otobüsler,arabalar vızır vızır gelip geçiyorlardı:“Siz iyice şımarıksınız!Ya size bir şey olsa?Annenizin babanızın ne yapar hiç düşündünüz mü?”dedim. Az sonra da otobüsüm geldi,gitmek zorunda kaldım;ama aklım hep o çocuklarda kaldı.Ya bir şey olursa o çocuklara?
Biz anne babalar yetişkinler ne yapardık? Oluk oluk gözyaşı evlat acısı, ıstırap… “Ah neredesin canım ciğerim?Sana nasıl kimler kıydı?Sana kıyanlar şöyle olsun böyle olsun.”derdik.Çarpan,kazaya neden olan şoförlere kızarız,hatta onu linç ederiz. Onların da çocukları olduğunu hiç düşünmeden bütün öfkemizi kusarız.Elbette onlar da suçlu. daha dikkat etmeleri gerekir.Çocuklara gelince suçlu onlar değiller. Onları eğitmeyen,doğruyu yanlışı göstermeden sokağa okula salıveren,başına ne gelir diye düşünmeyen bizler suçluyuz.Bir fidanımızın yeşermeden yok olmasına,ailesinin yıkılmasına,acılara gömülmesine kendimiz sebep oluyoruz.Her gün üç öğün yediğimiz yemek gibi yavrularımızı karşımıza alsak, onlarla güzel güzel konuşup tartışsak, örnekler vererek doğruyu yanlışı anlatsak bu acılar yaşanır mı acaba ?Bunları dinlemeyecek sanmıyorum hiçbir çocuk yoktur,biz konuşmasını anlatmasını bildikten sonra.
Benim oğluma bir şey olmaz,kızım akıllı bir şey olmaz demeyelim.Bunlar hepimizin başına gelebilecek şeyler unutmayalım.Yavrularımız biz kabul etsek de etmesek de bizi taklit ediyorlar.Onun için davranışlarımıza,yaşantımıza dikkat etmeli ve onlara çok güzel örnek olmalıyız.Hatanın neresinden dönersek kardır.Yalnız iş işten geçmeden…Bu insanlık,bu düzen nereye gidiyor?Bir an önce kendimize gelelim…
“DÜŞLERİMDEKİ BEYAZ ÜNİFORMA” kitabımdan
Saygılarımla… Zeynep BATIMOR
Ne kadar önemlidir aslında değerlerimiz, Yitirilince bilinir kıymeti… Oysa elimizde fırsatlar varken bunların farkına varabilseydik…Ah keşkeler olmasın hayatımızda hep birlik beraberlik olalım, sevgi dolu aydın gelecek yetiştirelim…Çok teşekkür ederim. “EGE HÜRRİYET”
Ah İnsanlık ! Ah İnsanlar !
Kendi elimizle hazırlıyoruz sonumuzu,elde ne değer kaldı,ne değer verdiklerimiz.Olduk artık sorumsuz günü kurtarma çabasıyla maalesef yaşamaktayız günlerimizi.
Ben eşime eskiden çok bahsederim,eşimde sen daha da geçmişte yaşamalıydın o söylediklerini şimdi yakalaman mümkün değil demekten kendini alamaz.
Ne yapayım akışına bırakamıyorum güzelliklerin yaşanması gerek.Ne kadar güzel bayram ziyaretlerimiz olurdu en basit örnek,şimdi tatil olarak görülüyor.
Ne güzel yardımlaşmalar olurdu mahallede,köyde şimdi unutuldu imece nedir sorusuna çok az doğru cevap alacağıma inanıyorum.
Ne güzel sanatlarımız vardı kaşıklar tahtadan yapılırdı,toprak güveçte pişerdi yemek,bakır kazanlarda kaynatılırdı hayır yemekleri ; Eeeee diyeceksiniz karnın mı acıktı?
Karnım guruldasa da açım demeyeceğim,konu aç olup olmama değil konu ; kaşığı yapanın kalmaması,güveç yapanın kalmaması,kalaycının kalmaması.
Daha sayayım mı ebru sanatçıları,hat sanatçıları kültürünü ,örf adetlerini unutursan elbette bunların da yok olması doğal ne dersiniz? Ortada ne sanat kaldı,ne sevgi kaldı,ne de saygı büyük büyüklüğünü bilmez küçüğe ahkam keserse bunlar mumla aranır sanırım.
Çok uzattım birazda dağıttım konuyu bu konuda çok ama çok üzüntülüyüm çevremde gördüklerim yarınlarıma umutsuzluk saçıyor.
Değerlerini,saygı ve sevgiyi yakalayan insanlar olma dileklerimle!
Zeynep hanım çok güzel bir yazı. Ama biraz bölüm bölüm anlatılsa çok dahamı iyi olurdu ..Tam bir aile ortamında ki sohbet havasında olmuş.. Size gönülden teşekkür ederim.. kaleminize ve yürğinize sağlık..Sevgiler,selamlar..
Elleri kirlenmeyen çamurla toprakla oynamayan düşüp dizlerini kanatmayan annesinin azarlarından sonra gönül almaya çalışmayan çocuk büyüdüğünde ne insanların ne de doğanın değerini bilir..
çok güzel bir yazı elinize ve yüreğinize sağlık.tabiki hayat hep keşkelerle dolu.
Ne kadar güzel tespitler, her zamanki gibi… kalem konuştukça coşmuş, coştukça konuşmuş…