ÇOCUKLUĞUMU ÖZLÜYORUM!
Çocuk olmak istiyorum. Annem,babam ne kadar uzakta olmuş olsalar da, bizi bırakıp gurbet ellere gitseler de bazen çocukluğumu özlüyorum. Nerede o çocukluğumdaki yaşam? O yıllarda şimdiki gibi teknoloji yoktu. Masallar anlatır, hayaller kurardık. Çocuklar çok güzel sözler, hikayeler dinlerdi. O zamanlar saygı vardı büyüklerine, yaşlılara yer veren,yardım eden, büyüklerinin sözünden çıkmayan gençlik vardı. O zamanlar saf, temiz duygu, saygı, çıkarsız bir dostluk vardı. İşte bu yüzden keşke o zamanlardaki gibi çocuk olsaydım diyorum. Çocuklarımız bizim gibi yaşaya bilselerdi keşke…
O zamanlardaki gibi ip atlayan, beş taş oynayan, körebe, saklambaç, birdir bir oynayan, çember çeviren, tel arabalar kullanan çocuklar olsa yine.
Trafiğin, arabaların çok olmadığı yolları olan, her şeyin doğal olduğu, mevsiminde yenilen turfanda çıkan, kokusu uzaklardan duyulan, tadına doyum olmayan, şimdilerin doğal organik dedikleri (o da şüpheli) sebze, meyveleri özledim. Bostan tarlasına girip ağzımızdan çıkıncaya kadar doya doya yemeyi özledim.Sonra da sepete doldurduğumuz sebze,meyveleri eve getirişimizi özledim.Akşam mandalina toplamaya giden büyük ablaların yolunu gözleyip onlardan birer ikişer tane mandalina almayı özledim.Sığırların kuyruğundan tutup peşinde koşuşturduğumuz anları özledim.
Akşama kadar koşturmaktan yorgun düştüğümde:“Nine ayaklarım çok ağrıyor.”demeyi özledim. Ninemin:“Yine mi akşama kadar koşturdun?”demesini,ayaklarımı yazma ile sarıp:”Ah be yavrum!Ben sana ne diyeyim?İç şu aspirini de geçer yarın olunca bir şeyin kalmaz.”diye sızlanmasını özledim.Kışın soğukta yanan sobanın etrafında toplanıp çaydanlığın üzerinde fokur fokur kaynayan çayın kokusunu,bir taraftan da sobanın üzerinde kestane patlatmasını ve onu afiyetle yemeyi özledim.
Bayramları bir nimet gibi beklerdik. O güzel adetlerimiz bize birlikte olmayı, dostluğu,barışı hatırlatırdı. Çocukluğumuzda bayramlarda harçlıklar alır, sonra paralarımızı sayar,onu mahalle bakkallarında bir güzel harcardık. Misafirin gelmesini ve ziyaret etmesini çok severdik. İstediğimiz bir şey için önce özlem duyardık, müsait olunursa alınırdı. Doyumsuz değildik, şükretmesini bilirdik.Herkes öyleydi. Çeşmeden akan sular memba suyu gibiydi, musluktan içerdik kana kana. Kız çocukların bez bebekleri vardı, onunla oynamayı özledim. Mahallede çocuklarla kavga edip bir daha seninle ölünceye kadar konuşmayacağım deyip ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi yine evcilik oynamayı özledim. Annemin, babamın yollarını gözleyip Almanya’dan gelişlerini özledim. Çocuklara büyüklerinin adı konulurdu. Odun, kömür sobaları,gaz lambaları vardı. Elektriğin,televizyonun olmadığı zamanlarda gaz lambasında yere yatarak öğretmenimizin verdiği ödevi yapmayı özledim. Ninemin her sabah yayıkta yaptığı ayranı içmeyi, yayıktan çıkardığı tereyağının bazlama ekmeği üzerine sürüp sonra da üzerine yazın yaptığı salçayla beraber yemeyi özledim. Hamide halamın her sabah: “Yine mi üzerimi ıslattın? Ben sana ne yapayım? Seni döveyim şimdi?”demesini özledim.
Çocukluk bize uzak, biz mi onlara uzağız? Sanki masallar diyarında kalmışcasına yabancıyız. Hiç yaşamamış gibi hiç doğmamış gibi çocukluğumuz var olmamış sanki… Sanki biz hiç var olmadım kainatta bir hiçiz toz bulutu misali… Zaten hayatın kendisi masal değil mi? Zaten yaşadığımız dünya yalan değil mi? Tıpkı geçen her günün mum ışığı misali eridiği gibi ömrümüzde erimedi mi?
Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar bir çocukluk varmış, büyümüş,büyümüş ama ruhu çocuk kalmış. Özlem varmış, acı varmış… Bazen hüzün, bazen keder…Bazen sevinç, bazen elem… Bazen mutluluk göz yaşı, bazen hasret dolu acı ile akan kuruyan göz pınarları… O da zamanla yok olacak, masal olacak belki adı sanı unutulacak, belki de dillerde dile dolaşacakmış… Belki de o kişi çocukluğunu özleyen, yüreğinde hep var olan çocuk ruhlu Zeynep Batımor olacak…
Nerede o çocukluk şimdi nerede? Kısacası ben çocukluğumu özledim.
Yüreğinizden saf duru o çocukluk hiç ölmesin! Keşkeler düşmesin dilinize.
Sevgi ile sarılın sahip çıkın yavrularınıza….Yaşatın çocukluğu onlara. Bir daha geri gelmiyor çocukluk… Hayat kandili acımazsızca akıp gidiyor!
Sevgiler selamlar olsun bütün okuyucularıma tüm insanlığa…
Zeynep BATIMOR
Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar bir çocukluk varmış, büyümüş,büyümüş ama ruhu çocuk kalmış. Özlem varmış, acı varmış… Bazen hüzün, bazen keder…Bazen sevinç, bazen elem… Bazen mutluluk göz yaşı, bazen hasret dolu acı ile akan kuruyan göz pınarları… O da zamanla yok olacak, masal olacak belki adı sanı unutulacak, belki de dillerde dile dolaşacakmış… Belki de o kişi çocukluğunu özleyen, yüreğinde hep var olan çocuk ruhlu Zeynep Batımor olacak…
Çok güzel,duyarlı bir yazı.Bu bakımdan sizi kutlarım,kaleminize sağlık…..
bizim dönemdeki çocukluğu ne güzel anlatmışsınız.şimdi gençlere bunu anlattığımızda o sizin dönem deyip geçiyorlar. oysa bize eski anılar anlatıldığında masal gibi dinlerdik ve devamlı anlatılmasını isterdik. şimdiki gençler bizlerden kaçmaya çalışıyor. onlar için bilgisayar telefon birinci sırada..çok güzel sade bir dille yazmış olduğunuz yazınız beni eski çocukluk anılarıma götürdü..binlerce teşekkürler.
Yüreğine, kalemine sağlık Zeynep hanım. İçinizdeki çocuk hep yaşasın, sizi ve kaleminizi yürekten kutluyorum.
Sevgili Zeynep kelamda$ìm canìm arkada$ìm yazìlarìnì takip etmekteyim hepsi birbirinde özel ve güzel kalemine yüregine saglìk Rahman ba$arìnì daim etsin Zihnin ve yolun hep açìk olsun tek fazla söZe ne hacet tek kelamla mükemmelsin vesselam dua ile kal.
Zeynep hanım eskiden her şey çok daha güzeldi..İnsanlar birbirine saygı duyardı.. Şimdi ise para ve güce saygı duyuluyor ne yazık ki..Zamanla bir çok değerimizi yitirdik ve hemde fazlası ile .. Yazınızı okurken geçmişte bir gezinti yaptım.. Çok teşekkür ederim..Sevgilerle..
Şahane bir yazı. Teşekkürler