İSTANBUL
– İstanbul’da, 1 Mayıs 2009’da Tarlabaşı’ndaki Alhatun Sokağı’nda maskeli polislerce yakalanan Öztürk Aladağ adlı bir genç yere yatırılarak, tekme ve yumruklarla dövülmüş ve sonra da gözaltına alınmıştı. İşte bu an, aynı sokaktaki bir evden kameraya kaydedilmişti.Bir gün sonra kayıtla ortaya çıkan Aladağ, şikâyetçi oldu.
Aladağ, götürüldüğü Beyoğlu Emniyeti’nde de dövüldüğünü belirterek, “Girişe göre sağ taraftaki odada üç-dört kişi copla ve elle darp etti. Benimle yakalanan şahısların bir kısmı tekmeyle darp ediliyordu. Döverken başımı kaldırıp baktığımda başıma vuruyorlardı. Ellerimiz arkadan kelepçeliydi. Oturmamıza izin verilmediği gibi, üzerimize su döküp ıslattılar” diyordu. Aladağ’la aynı sokakta gözaltına alınan bir diğer genç de, 22 yaşındaki Naciye Kaplan’dı.
Kaplan, gözaltına alındığı anı gösteren bir
gazete
fotoğrafını delil olarak sundu. Fotoğrafa göre Kaplan, koluna girmiş, biri maskeli iki polisçe götürülüyordu. Kaplan da, suç duyurusunda, fotoğraf öncesi ve sonrasını şöyle anlattı: “Sokağın iki tarafında yüzleri maskeli ondan fazla polis sıkıştırdı. Gazetede, yüzü belirgin halde görünen şahıs ve diğerleri bana ve iki kişiye cop ve tekmeyle vurdular. Yüzü maskeli polis arkamdan tekme atıyordu. Çelme takıp yere düşürdü, vurmaya devam etti. Başıma vurdular, kasklarıyla, ayaklarıyla bastılar. “Kaç kişinin altına yatıyorsun? Anan mı sizi pazarlıyor? Kimler sizi s…? Biz de depoya götürelim, s…! Baban mı seni hamile bıraktı?” dediler. Beyoğlu Emniyeti’ne saçımdan sürükleyerek soktular. Tutanak istedik, ‘Dayaktan doymadınız mı, tutmuyorum, çıkın gidin’ dediler.”
İŞKENCEDEN BERAATE
Aladağ ve Kaplan’ın sunduğu görüntü kaydı ve gazete küpürü “kayıtdışı gözaltı” uygulamasının da deliliydi. Ve soruşturma sonunda Çevik Kuvvet Şubesi’nden Komiser Yardımcısı Nuh Mete Damgacı, aynı şubeden polis Veli Tarım ve Beyoğlu Emniyeti’nden Ayhan Aktaş ve Kemal Güney ile Fatih GBT Şubesi’nden Ayhan Baştürk’e ‘işkence’ ve ‘kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak’ suçlarından 26 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Dönemin İstanbul Çevik Kuvvet Şube Müdürü Gökhan Özsavaş hakkındaki takipsizlik kararı ise Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırıldı. İfadesinde, “Olay sırasında Beyoğlu’nda değildim. Zor kullanma sınırının aşılması yönünde talimat vermem mümkün değil” diyen Özsavaş, “kendi gözetim yükümlülüğü altındaki bir bölgede meydana gelen işkenceden sorumlu olduğu” için diğer sanıklarla birlikte yargılanır hale geldi. Türkiye
’nin örnek işkence davası, İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dört yılın sonunda, beraatle bitti. Savcı Ali Kaya, 3 Ekim 2013’te verdiği mütalaasında, “müdahillerin sanıklar tarafından dövüldüğüne ilişkin teşhise yeterli görüntü ve delil elde edilemediği, mahkumiyete yeterli bu şekilde delil elde edilemediğinden” beraat istedi. Son duruşma, 24 Aralık’ta görüldü. Ve mahkeme tüm sanıkları suçsuz buldu.
TAZMİNAT DA REDDEDİLDİ
İki gencin avukatlığını üstlenen Meral Hanbayat kayıtdışı işkenceyi tazminat istemiyle İstanbul 7. İdare Mahkemesi’ne de taşımıştı. Mahkeme, 31 Mart 2011’de vardığı kararında, 1 Mayıs gösterileri için izin alınmadığı, izinsiz gösteri sırasında doğan zarardan da devletin sorumlu tutulamayacağını savunarak, skandal bir kararla davayı reddetmişti. Kararda şöyle denilmişti:
“Zararın üçüncü kişinin veya zarar görenin kendi kusurundan kaynaklanması, zarar ile idarenin eylem ve işlemi arasında nedensellik bağı bulunmaması halinde idarenin zarardan sorumlu tutulması olası değildir. 1 Mayıs 2009’da Taksim Meydanı’ndaki gösterilerin izinsiz yapıldığı sabit olup izinsiz gösterilerin bertaraf edilerek kamu düzeni ve güvenliğinin tesis edilmesi de
güvenlik
güçlerinin en temel vazifeleri olduğundan ve bu suretle olayda manevi tazminata hükmedilmesini gerektirecek koşullar gerçekleşmediğinden bu talebin de reddi gerekmektedir.”