Köpeğin Kalbi / Heart of a Dog / Laurie Anderson
New York sanat çevrelerinin 30 yıldır konuşulan avangart sanatçısı, müzisyen, performans sanatçısı, yazar, düşünür, yönetmen Laurie Anderson, 29 yıllık aranın ardından sinemaya dönüyor. Kendi dış sesiyle anlattığı, Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışan ‘Köpeğin Kalbi’nde Anderson canlandırma, ev videoları, bozulan imajlar gibi değişik film tekniklerini kullanıyor. Film, yönetmenin çok sevdiği teriyer köpeği Lolabelle’den, 11 Eylül sonrası yükselen devlet paranoyalarına, gökyüzüne, Wittgenstein’a, ölüme uzanıyor. Laurie Anderson, filmde ‘Tibet Ölüler Kitabı’ndan esinlendiğini söylüyor. Anderson’un hayat arkadaşı Amerikalı efsane müzisyen Lou Reed’i film için kaydettiği müzikleri içeren soundtrack albümü de Ekim ayında yayımlandı.
Kibir / La vanité / Vanity / Lionel Baier
Lionel Baier, gücünü hayatın kendi kara mizahından alan filmi ‘Kibir’de, ölüm hakkında Woody Allen’vari fikir yürütüyor. Ecelini beklemeden hayatına son vermeye karar vermiş bir kişi, onun komşusu ve insanların intihar etmesine yardım eden bir şirket çalışanı olan üç farklı insanın, ölümden başka konular üzerinden birbirleriyle iletişim kurmalarını konu alıyor. İsviçre’nin genç kuşak yönetmenlerinden Lionel Baier’in yedinci uzun metrajlı filmi, ilk gösterimini Cannes Film Festivali’nde ACID yan bölümünde yaptı. Baier, filmin tonunu, hayran olduğu yönetmen Ernst Lubitsch’ten esinlenerek kuruyor. Filmin üç başrolünden birini, Almodovar’ın fetiş oyuncularından Carmen Maura üstleniyor.
Suyun Hatırası / La memoria del agua / The Memory of Water / Matias Bize
Şili sinemasının gözde yönetmenlerinden Matías Bize, bu sefer farklı bir filmle karşımızda. Daha önce hikâyelerini gerçek zamanlı anlatmayı tercih eden yönetmen, ‘Suyun Hatırası’nda bu sefer görece uzun bir süreci zamansal atlamalarla perdeye taşıyor ve 4 yaşındaki kızlarını bir kaza sonucu kaybeden bir çiftin yas tutmak için seçtiği farklı yolları konu alıyor. Başrol oyuncularının performanslarıyla daha da güçlenen film duygu sömürüsüne kalkışmayan bir dram. İlk gösterimi Venedik Film Festivali-Venedik Günleri bölümünde yapılan ‘Suyun Hatırası’ yönetmen Bize’nin sözleriyle “Karakterlerin derin acılarını sade, sessiz ve özgün bir yolla aktarmayı; böylece izleyicilerin öyküyle özdeşleşip kendi hayatları, kayıpları ve ilişkilerini düşünmelerine yol açmayı amaçlıyor.” Başrolü paylaşan oyuncu Benjamín Vicuña aynı zamanda UNICEF İyi Niyet Elçisi.
Fransız Kanı / Un Français / French Blood / Diastème
Azınlıklara saldıran, kendi gibi olmayan herkesten nefret eden Neo Nazi Marko, zamanla nefret duygusunun azalmasıyla kendini sorgulamaya başlar. Bugüne kadar beslendiği şiddetten nasıl kurtulacağını düşünmeye, bir çözüm yolu bulmaya, kısacası iyi bir insan olmayı denemeye çalışır. Bir yandan 20 yıllık kişisel bir gelişim yolculuğunu takip eden ‘Fransız Kanı’, bir yandan da Fransa’da az bilinen aşırı bir hareketin toplumsal konumunu, gerçek olaylardan esinlenerek inceliyor. Başrollerini Alban Lenoir, Paul Hamy, Samuel Jouy, Patrick Pineau’nun üstlendiği film, Toronto Film Festivali’nde ilk gösterimini yaptı, Fransa’da daha fragmanı çıkınca sinemalara, yönetmene, oyunculara tehditler yağdı ve bunun üzerine bazı salonlar filmi göstermekten vazgeçti. Sinemacılık eğitimi görmeyen, 10 yıl gazetecilik yapan yönetmen Diastème, daha önce hiç şiddet sahnesi çekmediği için, tarzını anlayabilmek için Pusher üçlemesini izlemiş ve tüm çekim ekibine de izletmiş.
Bir Ejderha Uyanıyor! / Ejhdeha Vared Mishavad! / A Dragon Arrives! / Mani Hagighi
Berlin Film Festivali’nde ana yarışmada Altın Ayı için yarışan ‘Bir Ejderha Uyanıyor!, farklı türlerden birçok öğeyi alabildiğine kullanan, eğlencelik olduğu kadar siyasi göndermeler içeren bir film. Absürd bir hayalet hikâyesiyle bir dedektiflik gizeminin iç içe geçtiği Bir Ejderha Uyanıyor!, yönetmeni Mani Hagighi’nin tabiriyle “bilimkurgu, paranoya ve X-Files’ı Philip Marlowe, Dashiell Hammett dedektif malzemesini Jules Verne ve Tenten ve Indiana Jones ile bir araya getiriyor.” İran’ın gözalıcı coğrafyasını fon edinen ‘Bir Ejderha Uyanıyor!’, olabildiğince çarpıcı ve stilize bir görüntü yönetimi benimsiyor.
Gelecek Günler / Things to come / L’avenir / Mia Hansen-Løve
‘Gelecek Günler’, Berlinale’de yönetmeni Mia Hansen-Løve’a Gümüş Ayı En İyi Yönetmen ödülünü kazandırdı. Isabelle Huppert, bir dizi talihsizlikle yaşamında yeni bir yön seçmek zorunda kalan bir profesörü canlandırıyor. Huppert’i kariyerinin en önemli performanslarından birinde izlediğimiz ‘Gelecek Günler’, hayatındaki her taşın yüzde yüz yerine oturduğundan emin, entelektüel bir orta yaş felsefe öğretmeninin, altüst olan hayatına nasıl yön verdiği üzerine bir çalışma.
Vicdanın Sesi / Chaharshanbeh, 19 Ordibehesht / Wednesday, May 19 / Vahid Jalilvand
Tiyatro oyunculuğundan TV yönetmenliğine geçen, ardından da onlarca belgesel film çeken Vahid Jalilvand, ‘Vicdanın Sesi’yle son dönemde İran’dan çıkmış en çarpıcı filmlerden birine imza atıyor. Venedik’te Ufuklar Bölümü FIPRESCI Ödülü, Reykjavik’te En İyi Film Ödülü alan film ülkenin toplum yapısına ve toplumun yönetilme şekline dair pek çok şey söylüyor. Celal adında bir adam İran’da bir gazeteye alışılmadık bir reklam verir: İhtiyaç sahibi birine 10.000 dolarlık bir bağış yapacaktır. Bu haber kalabalık bir insan güruhunu bir araya getirir. Filmin başrollerinde festival jüri üyelerinden Niki Karimi de yer alıyor. Niki Karimi, Bratislava Film Festivali’nde rol arkadaşı Sahar Ahmadpour ile ile En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü paylaştı. Filmin öyküsünü üç farklı bakış açısından anlatan yönetmen Jalilvand, kurgusunu ve ortak yapımcılığını da üstlendiği filminde rol de alıyor. Yirmi yıldır sitar ve tef çalan yönetmen Jalilvand, en sevdiği yönetmenler olarak Ron Howard ve Alejandro Gonzalez Iñarritu’yu söylüyor.
Ötedekiler / The Other Side / Roberto Minervini
Bir önceki filmi ‘Stop the Pounding Heart’ta belgesel ile kurmaca arasındaki ince çizgide dengede durmayı başaran Roberto Minervini, prömiyerini Cannes’ın Belirli Bir Bakış bölümünde yapan yeni doküdraması ‘Ötedekiler’de de benzer bir “görsel şiir”in altına imzasını atıyor. Amerika’da siyasal kurumlar tarafından öteye itilmiş, artık görmezden gelinen bir grup insanın hikâyesini aktarıyor ve bu insanların hayatta kalma yöntemleri üzerine gözlemler yapıyor. Ötedekiler, Amerika’nın karanlık yüzüne ışık tutuyor.
Alt Kat / Un etaj mai jos / One Floor Below / Radu Muntean
Romanya Yeni Dalga sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Radu Muntean’ın Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış Bölümü’nde bolca övgü alan son filmi ‘Alt Kat, insan ruhunu anlayan bir film. Kimsenin fark etmediği bir cinayete tanık olan bir adamın vicdan muhasebesini konu alan film Sevilla’da En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Senaryo Ödüllerini aldı. Filmin senaryosunu Radu Muntean ile 2014’te Altın Lale Uluslararası Yarışma jürisinde yer alan Razvan Radulescu ve Alexandru Baciu birlikte yazdı. Razvan Radulescu, daha önce izlediğimiz ‘4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün’ ve ‘Çocuk Pozu’ filmlerinin de senaryo yazarı.
Ezgiler Ezgisi / Pesn pesney / Song of Songs / Eva Neymann
Ukrayna asıllı yönetmen Eva Neymann’ın 2013’te Altın Lale için yarışan ve Radikal Halk Ödülü’nü kazanan Kuleli Ev’den sonra çektiği yeni filmi ‘Ezgilerin Ezgisi’ bir büyüme hikâyesi. Film, aynı anda hem büyülü hem de zorluklarla dolu, modern dünya ve gelenekler arasında filizlenen ve uzun yıllara yayılan lirik bir aşk hikâyesi anlatıyor. Neyman’ın üçüncü uzun metrajı, efsanevi Yidiş yazar Sholem Aleichem’in romanlarından esinleniyor ve Rusya’da bir zamanların yaygın Yahudi yerleşimleri “ştetl”ları mekân olarak kullanıyor. Filmin ruhani hissiyatı ise Yossele Rosenblatt, Josef Hassid, Jascha Heifetz gibi Yahudi müzisyenlerin plaklardan çalınan besteleriyle derinleşiyor. Ezgilerin Ezgisi ilk gösterimini Karlovy Vary Film Festivali’nde ana yarışmada yaptı ve Kiliseler Birliği jürisinden Mansiyon aldı; Odessa Film Festivali’nde ise hem En İyi Film hem de En İyi Ukrayna Filmi ödüllerini kazandı.
Küçük Adamlar / Little Men / Ira Sachs
‘Işık Açık Kalsın’ ile tanıdığımız Ira Sachs’in yazıp yönettiği ‘Küçük Adamlar, ergenlik yıllarına özel o benzersiz arkadaşlık ilişkilerini tekrar hatırlatan, mütevazı ama uzun süre aklınızdan çıkmayacak bir dram. 13 yaşındaki Jake ve Tony birbirlerinin en iyi arkadaşıdır ancak ebeveynleri arasında çıkan anlaşmazlık, çocukların arasındaki dostluğu önemli bir sınava tabi tutar.
Doğru Zaman / Ji-geum-eun-mat-go-geu-ddae-neun-teul-li-da / Right Now, Wrong Then / Hong Sang Soo
Locarno Film Festivali’nde Altın Leopar’ı alan ve başrolündeki Jung Jae-young’a da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü getiren ‘Doğru Zaman’, Hong Sang-soo’nun yeni komedisi. Martin Scorsese tarafından Güney Kore’nin Woody Allen’ı olarak tanımladığı Hong Sang Soo, Doğru Zaman’da bir yönetmen ve tanıştığı ressam bir genç kadının geçirdikleri birkaç saatin iki versiyonunu izleyiciye sunuyor. Başrolde yönetmeni canlandıran ve bu rolüyle Asya Pasifik Sinema Ödülleri’nde de ödül alan Jung Jae-young, festivalde daha önce gösterilen ‘Hepimizin Sevgilisi’nde de başroldeydi.
Seni Seviyorum Hedi / Inhebek Hedi / Hedi / Mohamed Ben Attia
Berlin’de iki ödül birden kazanan ‘Seni Seviyorum Hedi’, Tunuslu sinemacı Mohamed Ben Attia’nın ilk uzun metrajlı filmi. Başrolündeki Majd Mastoura’ya En İyi Erkek Oyuncu, yönetmenine de en iyi En İyi İlk Film ödülünü getiren ‘Seni Seviyorum Hedi’, Tunus’un Yasemin Devrimi’nin beş yıl sonrasında, Hedi adlı genç bir adamın, gelenekler, özgürlük ve aşk arasında bocalamasını anlatıyor.
Mars’tan Haberler Var / Des Nouvelles de la Planète Mars / News From Planet Mars / Dominik Moll
Harry, İyiliğinizi İsteyen Bir Dost ve Lemming filmlerinin ünlü yönetmeni Dominik Moll’un yeni filmi ‘Mars’tan Haberler Var’da orta yaş bunalımına absürd bir kara mizahla bakıyor. Tekdüze hayatı, ailesi ve dengesiz arkadaşları yüzünden çığırından çıkan bir aile babasını odağına alan filminde Moll, dünyanın düzenini önceki filmlerindeki gibi bir kez daha alışılmadık yönlerden bakarak eleştiriyor. Berlin Film Festivali’nde yarışma dışı gösterilen filmde başrol Francois Damiens’ın performansı çok beğenildi.
Denizdeki Ateş / Fuocoammare / Fire at Sea / Gianfranco Rosi
Berlin Film Festivali’nin büyük ödülü Altın Ayı’yı kucaklayan ‘Denizdeki Ateş’, Avrupa’nın sürekli gözardı etmeye çalıştığı mülteci meselesine, İtalya’nın Lampedusa Adası’ndaki hayata duygusal bir açıyla yaklaşarak bakıyor. Yönetmen Gianfranco Rosi, bu belgeseli çekmek için, özellikle Afrika ve Ortadoğu’dan yüz binlerce mültecinin Avrupa’ya ulaşma amacıyla ilk adımını attığı Lampedusa adasında aylarca yaşadı. Film aynı zamanda, günümüz sinemasının politik meseleleri ele alış biçimini sorgulamamız için bir kapı aralıyor.
Saraybosna’da Ölüm / Smrt u Sarajevu / Death in Sarajevo / Danis Tanovic
Balkanların en çok dikkat çeken, yaratıcı yönetmenlerinden Danis Tanovic’in yeni filmi ‘Saraybosna’da Ölüm’, Berlin Film Festivali’nden iki ödülle döndü: Jüri Büyük Ödülü ve FIPRESCI Ödülü. Bölgenin acılı tarihine bir otel ve müşterileri benzetmesiyle yaklaşan ‘Saraybosna’da Ölüm’, 28 Haziran 2014’te, yani Birinci Dünya Savaşı’nı başlatan Arşidük Franz Ferdinand suikastinin 100. yıldönümünde geçiyor. Filmde Tanavic sürükleyici sinema diliyle Balkanlarda yüz yıldır süregelen kimlik savaşını arka planda işliyor. Tanovic’in İstanbul Film Festivali FACE İnsan Hakları Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü kazanan filmi Bir Hurdacının Hayatı, Oscar’a aday gösterilmişti.
Gayrimeşru / Illegitimate / Adrian Sitaru
Oltanın Ucunda ve İyi Niyetler’in yönetmeni Adrian Sitaru, ilk gösterimi bu yıl Berlin Film Festivali’nin Forum bölümünde gerçekleşen yeni filmi ‘Gayrimeşru’da orta sınıf bir ailenin içine düştüğü ahlaki ikilemi anlatıyor. Sakin başlayan aile yemeğinde evin büyük oğlu Cosmo’nun babasıyla ilgili ortaya çıkardığı bir gerçek, sert bir tartışmaya dönüşecektir.
24 Hafta / 24 Wochen / 24 Weeks / Anne Zohra Berrached
Yönetmen Anne Zohra Berrached’nin ‘24 Hafta’ filmi kürtajla ilgili tartışmalara alışık olmadığımız bir yerden bakıyor. Ülkenin en popüler komedyenlerinden birisi olan Astrid hamile kaldığını öğrenince bunu kimseden gizlemeyi düşünmez. Fakat dünyaya gelecek çocuğunun Down sendromlu olduğunu öğrenince bebeği doğurmak ve aldırmak hakkında erkek arkadaşı ve yakın çevresiyle tartışmaya başlar. İlk gösterimini Berlin Film Festivali’nde yapan ‘24 Hafta’, bu süreci hem tıbbi hem de yasal boyutlarıyla adeta bir belgesel gibi seyirciye aktarıyor.
Binbir Gece: Bölüm 1, Huzursuz Adam / As Mil e Uma Noites: Volume 1, O Inquieto / Arabian Nights: Volume 1 - The Restless One / Miguel Gomes
Binbir Gece: Bölüm 2, Kasvetli Adam / As Mil e Uma Noites: Volume 2, O Desolado / Arabian Nights: Volume 2 - The Desolate One / Miguel Gomes
Binbir Gece: Bölüm 3, Büyülenmiş Adam / As Mil e Uma Noites: Volume 3, O Encantado / Arabian Nights: Volume 3 - The Enchanted One / Miguel Gomes
Avrupa Film Ödülleri’nde En İyi Ses, Sevilla Avrupa Filmleri Festivali’nde En İyi Film ödüllerini kazanan bu üçleme, Wroclaw New Horizons Film Festivali’nde de Eleştirmenler Birliği FIPRESCI Ödülü’nü kazandı. İki efsane sinema dergisi, hem Sight & Sound hem de Cahiers du Cinéma‘nın seçtiği geçtiğimiz yılın en iyi 10 filmi arasında Miguel Gomes’in üç bölümden oluşan bu büyüleyici ve epik filmi yer alıyor. Daha önce festivalde kısa filmlerini izlediğimiz Gomes, bu iddialı projesinde Binbir Gece Masalları’nın bir öyküden diğerine geçen serbest anlatı yapısını ödünç alıyor ve ülkesi Portekiz’deki ekonomik krizin etkilerini inceliyor. Üçlemenin ilk bölümü ‘Huzursuz Adam’ belgesel ve kurmacayı, geçmiş ve bugünü, gerçek ve fanteziyi birleştiriyor. İkinci film olan ‘Kasvetli Adam’da suç ve adalet öyküleriyle mizahın dozu artarken üçlemenin son halkası ‘Büyülenmiş Adam’da öykülerde Şehrazat’ın saraydan kaçışını, Portekiz’deki hükümet karşıtı protestoları izliyoruz. Binbir Gece üçlemesi geçtiğimiz yıl boyunca pek çok festivali dolaştı ve Gomes’in yaratıcı anlatımı kadar, ses ve görüntü yönetimi başta olmak üzere teknik özellikleriyle de övgü topladı.