Başbakan Erdoğan, “Yan gelip yatmakla cumhuriyetçi olunmaz. Cumhura ve Cumhuriyet’e hizmet ederek cumhuriyetçi olunur, diyorum. Niye rahatsız oluyorsunuz.” dedi.
ANKARAAK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet’in tapusunun 76 milyonun üzerine kayıtlı olduğunu belirterek, “Hiçbir siyasi parti, ‘Cumhuriyet’i ben kurdum’ bahanesine sığınarak, milete dayatmalarda bulunma hakkına sahip değildir. Zira bu ülkenin diğer siyasi partileri uzaydan gelmemiş, bu milletin bağrından çıkmıştır. Hiç kimse millete ‘aptal’ deme, ‘koyun’ deme, ‘gayri mümeyyiz’ deme hakkına ve haddine sahip değildir. Zira bu millet uzaydan gelmemiş, burada doğmuş, bu Cumhuriyet’i de bu millet kurmuştur” dedi.
Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi’nde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda, 29 Ekim Salı günü Cumhuriyet’in kuruluşunun 90′ıncı yıl dönümünün kutlanacağını anımsattı. Bunun ülkeye ve millete hayırlı olmasını dileyen Erdoğan, başta Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları olmak üzere Cumhuriyet’e giden yolda emek veren herkesi özellikle de aziz şehitleri rahmet ve minnetle yad ettiğini belirtti.
Cumhuriyet’in kuruluşunun 90′ıncı yıl dönümünün idrak edildiği bugünlerde artık herkesin bazı şeyleri anlaması ve kabullenmesi gerektiğini ifade eden Erdoğan, Cumhuriyet’in bir zümrenin, kitlenin, belli bir grubun, belli bir etnik kökenin değil bu topraklar üzerinde yaşayan 76 milyonun tamamının olduğunu dile getirdi.
Cumhuriyet’in herkesin ortak değeri olduğuna dikkati çeken Erdoğan, ülkede özellikle yakın tarihte Cumhuriyet üzerine yapılan tartışmalar, kamplaştırma ve kutuplaştırmaların tamamen yapay, suni ve sanal olduğunu vurguladı.
“Allah aşkına sizi Cumhuriyet’in tek ve yegane sahibi yapan nedir”
Erdoğan, maalesef bir kesimin özellikle de elitlerin, on yıllar boyunca kendilerini Cumhuriyet’in yegane sahibi olarak gördüğünü, kendileri dışındaki herkese 2. sınıf muamelesi yaptığını ve ortaya çıkan itirazları da Cumhuriyet karşıtlığıyla yaftalama cüretinde bulunduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Cumhuriyet’in 90′ıncı yıl dönümünde bizler de aziz milletimiz de artık şu soruyu hiç çekinmeden, korkmadan, hiç tereddüt etmeden o elitlere, o seçkinlere sorabiliyoruz. Allah aşkına sizi Cumhuriyet’in tek ve yegane sahibi yapan nedir? Siz kimsiniz? Cumhuriyet’in tapusunun sadece sizde olduğu vehmine nereden kapılıyorsunuz? Kendinizi Cumhuriyet’in yegane, tek sahibi görerek, kendiniz dışındakilere adeta parmağını sallayarak kibir sergileme hakkını siz nereden alıyorsunuz? Cumhuriyet’in 90′ıncı yıl dönümünde şunu açık açık ifade ve ilan ediyorum: Cumhuriyet’in tapusu 76 milyonun üzerine kayıtlıdır. Herkes, her vatandaş eşit derecede bu Cumhuriyet’in sahibidir, bu Cumhuriyet’in tapusunda söz hakkına sahiptir. Hiçbir siyasi parti, Cumhuriyet’i ben kurdum bahanesine sığınarak, milete dayatmalarda bulunma hakkına sahip değildir. Zira bu ülkenin diğer siyasi partileri uzaydan gelmemiş, bu milletin bağrından çıkmıştır. Hiç kimse millete ‘aptal’ deme, ’koyun’ deme, ‘gayri mümeyyiz’ deme hakkına ve haddine sahip değildir. Zira bu millet uzaydan gelmemiş, burada doğmuş, bu Cumhuriyet’i de bu millet kurmuştur, bu cumhur kurmuştur.”
“Herbir ferdin ‘ben de bu Cumhuriyet’in sahibiyim’ demesini özellikle istiyoruz”
Erdoğan, “Bu cumhurun içerisinde Türkü var, Kürdü var, Lazı var, Çerkezi var, Gürcüsü var, Abazası var. Aklımıza geldiği kadarıyla 36, şu anda bize verilen bilgileri söylüyorum, etnik unsur var” diyerek, hiç kimsenin bir etnik kökeni makbul sayıp, diğerlerini asimilasyona tabii tutamayacağını söyledi.
Hiç kimsenin yoksulu, yolda kalmışı, engelliyi, kadını, çocuğu, yaşlıyı, farklı olanı dışlayamayacağını, ona ikinci sınıf muamelesi yapamayacağını dile getirerek, “Batıdaki ne kadar bu Cumhuriyet’in sahibiyse doğudaki de o kadar bu Cumhuriyet’in sahibidir. Zengin, okumuş, şehirli ne kadar bu Cumhuriyet’in sahibiyse yoksul, ümmi, köylü de o kadar bu Cumhuriyet’in sahibidir. Modern kadar muhafazakar, başı açık kadar başı örtülü de bu Cumhuriyet’in sahibidir. 76 milyonun herbir ferdinin bu özgüvene, bu inanca sahip olmasını, kendisini Cumhuriyet’in yegane sahibi olarak görenler karşısında ‘ben de bu Cumhuriyet’in sahibiyim’ demesini özellikle istiyor, özellikle arzuluyor ve biz bunun mücadelesini veriyoruz” diye konuştu.
“Cumhuriyet’i yıpratanlar, sanal düşman oluşturan anlayışlardır”
Bir maarif nazırın şakayla karışık “Şu mektepler olmasa maarifi yani Milli Eğitim Bakanlığını ne güzel idare ederdim” dediğini hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çok ilginçtir. Bu sözden mülhem olarak on yıllar boyunca Cumhuriyet, cumhursuz yönetilmek istenmiştir. Bir iktidar eliti, bir bürokratik elit oluşturulmuş, bunlar cumhurdan yani milletten bağımsız şekilde, Cumhuriyet’e yön vermek, istikamet çizmek istemişlerdir. Elitlerin bu siyaseti sürdürebilmek, milli iradeyi saf dışı bırakabilmek için Cumhuriyet karşıtlarına yani sanal düşmanlara ihtiyaçları vardır. Hatırlayın, milletten gelen her demokratik talep, milletin desteğiyle iktidara gelen hükümetlerin attığı en küçük demokratik adımlar bile Cumhuriyet için tehdit olarak sunuluyordu. ‘Cumhuriyet tehdit altında’ diyerek, ‘tehlikenin farkında mısınız’ diyerek cumhuriyet mitingleri düzenlenerek, halk kutuplara, katmanlara ayrılıyor, sanal bir gerilim inşa ediliyordu. Bunları yaşadık mı? Yaşadık. Hepimizin ortak değeri olan Cumhuriyet küçük, dar bir zümrenin kendi iktidarını sürdürmesinin aracı haline getirilmişti. Demokratik talep ve istekler hep Cumhuriyet karşıtlığıyla yaftalanıyor, bu talep ve istekleri dile getirenler iç düşman, Cumhuriyet düşmanı ilan ediliyordu. Oysa asıl Cumhuriyet’i yıpratanlar işte bu sanal düşman oluşturan anlayışlardır. Cumhuriyet’e asıl zarar veren anlayış işte bu otoriter siyaset anlayışıdır.”
Erdoğan, Cumhuriyet’in en büyük yaraları, Cumhuriyet düşmanı olarak lanse edilenlerden değil bizzat kendisini yegane Cumhuriyetçi olarak ilan eden elitlerden aldığını ifade ederek, “Onlar, on yıllar boyunca yolsuzluklarını, sanal Cumhuriyet düşmanları üreterek, örttüler. Beceriksizliklerini sanal tehditlerle örttüler. Tembelliklerini, kışkırtmalarını, provokasyonlarını iç düşmanlar üreterek, ne yazık ki gizlediler. Sadece cumhuriyet kavramının içini boşaltmakla kalmadılar, Cumhuriyetimize, ülkemize ve milletimize de çok ağır bedeller ödettiler. Yaşadığımız büyük acıların altında işte bu ayrımcılık vardır. Nice ölümün, nice gözyaşının, heba olup giden nice kaynağın altında bu ötekileştirme vardır” ifadelerini kullandı.
Kimseyle hesaplaşmadıklarını, kimsenin de karşısında olmadıklarını vurgulayan Erdoğan, “Biz bu cumhura ve Cumhuriyet’e neler kazandırdığımızı, neler kattığımızı, cumhura ve Cumhuriyet’e nasıl hizmet ürettiğimizi anlatıyoruz. Yan gelip yatmakla cumhuriyetçi olunmaz. Cumhura ve Cumhuriyet’e hizmet ederek cumhuriyetçi olunur, diyoruz. Niye rahatsız oluyorsunuz” diye konuştu.
“Yol yapmak için insana kıymayı normal görürler, meşru görürler”
Cumhuriyet ve cumhur için yaptıklarının ortada olduğunu dile getiren Erdoğan, ”Ama soruyoruz, peki siz ne yaptınız? Çıkın da onu anlatın” dedi.
Erdoğan, 2002′ye kadar, yani 79 yılda, Türkiye’de 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapıldığını, Hükümetlerinin 11 yılda yaklaşık 17 bin kilometre yeni bölünmüş yol inşa ettiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Farkımız bu. Grup toplantımızda da söyledim. Bunlar yolsuzluk yaptılar, biz yol yaptık, farkımız bu. Şimdi kimsenin hakkını yemeyelim. Burada bir hakkı da teslim etmek zorundayız. CHP’de yol yaptı, yollar inşa etti. Özellikle 1940′larda CHP’nin nasıl yol yaptığını, yolları nasıl inşa ettiğini benim milletim hiç unutamadı ve inanıyorum ki unutmayacak.
Neydi onların yaptığı yol? Yol vergisi adı altında, dünyada örneği olmayan, vergi toplamanın ruhuna, özüne, amacına tamamen aykırı şekilde millete tam anlamıyla zulüm yaşattılar. 18 ila 60 yaş arasındaki her erkekten yol vergisi aldılar. Yol vergisi vermeyenleri, yol yapımında çalışmaya mahkum ettiler, demir perde ülkelerinde olduğu gibi. Yol vergisi veremeyen yoksul köylünün horozunu, evindeki yatağını, ambarındaki buğdayını adeta gasp ettiler. Arabası olan zenginden de aynı miktarda para istediler, keçi yolu dahi olmayan yoksul köylüden de aynı miktarda para istediler. Üstelik topladıkları parayı yol yapımında değil gittiler başka amaçlarla harcadılar. Yol vergisi, CHP’nin bu millete en ağır zulümlerinden birisidir ve bu zulmü de kaldıran Demokrat Parti olmuştur. Bunlar, yol yapacağız diyerek insanlara kıydılar ve yol yapmadılar. Şimdi çıkmışlar, milletvekilleriyle, milletvekili kisvesi altındaki militanlarıyla bizim yol inşaatlarımızda dozerlerin önüne geçiyor ellerine taş alıp iş makinelerine, polislere saldırıyorlar. İşte onların zihniyetleri bu. ‘Yol yapmak için ağaç taşıyamazsınız’ derler ama yol yapmak için insana kıymayı normal görürler, meşru görürler.”
“Cumhuriyeti sahici kılan, cumhuriyetin demokrasiyle buluşmasıdır”
Cumhuriyeti sahici kılanın, cumhuriyetin demokrasiyle buluşması olduğunu vurgulayan Erdoğan, bugün dünyanın birçok ülkesinin cumhuriyetle yönetildiğine işaret etti.
Başbakan Erdoğan, adı “cumhuriyet” olan ama kendisi dikta rejimi olan çok sayıda rejim olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Öte yandan İngiltere, İspanya, Hollanda gibi cumhuriyet değil anayasal monarşi olan ama demokrasiyle yönetilen rejimler de var. Adının cumhuriyet olması bir rejimi adil hale getirmez. Cumhuriyet, egemenlik hakkını millet iradesine bağladığı, yani demokrasiye kapı araladığı, demokrasiyle buluştuğu, kucaklaştığı oranda gerçek manada cumhuriyet olur. Cumhuriyet ile demokrasi birbirinin karşıtı değil birbirini tamamlayan, birbirini var eden unsurlardır. 14 Mayıs 1950′de Demokrat Parti seçimlerde mutlak bir zafer kazandığında, bunu Cumhuriyet’e karşı bir devrim olarak gördüler. Burası da çok ilginçtir.
27 Mayıs 1960′ta bildiğiniz gibi askeri müdahaleyle demokrasi ortadan kaldırılınca bunu bir bayram olarak gördüler, Mısır’da olduğu gibi. Bunu, Cumhuriyet’in kurtarılması olarak gördüler. Cumhuriyet adına darbeleri savundular. Darbeleri, cumhuriyeti korumanın bir aracı olarak gördüler. Cumhuriyet, demokrasiyle taçlandığı ölçüde anlamlıdır ve değerlidir ancak o zaman cumhuriyet, fazilettir. Demokrasinin olmadığı cumhuriyet ise dünyada ve bölgemizde bolca bulunduğu üzere otoriter rejimlerdir, dikta rejimleridir. Tarihte seçimle iş başına gelen diktatörler olmuş mudur, evet olmuştur. Tarihte ve bugün, sembolik seçimlerle, yapmacık seçimlerle diktatörlüğünü meşrulaştırmaya çalışanlar da olmuştur ve vardır ancak Türkiye bunların hepsini aşmıştır.”
“Biz siyasi tarihimiz boyunca sandığa inandık”
Türkiye’nin demokraside, seçim sisteminde olgunluğa eriştiğini, demokratik kültürü sarsılmaz şekilde yerleştirdiğini söyleyen Erdoğan, 1950′den itibaren Türkiye’de seçimlerin şeffaf biçimde, özgür iradenin en güzel şekliyle tecelli edeceği bir biçimde yapıldığının altını çizdi.
“Bizim seçimlerimiz dünyadan, uluslararası gözlemcilerden de hep onay almıştır, takdir toplamıştır” ifadesini kullanan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
“Şu anda bizi, içeride ve dışarıda diktatörlükle suçlayanlara hodri meydan diyorum. Beş ay sonra seçimler var, buyursunlar orada kozlarını paylaşsınlar. Şu anda bizi vesayet kurmakla itham edenlere hodri meydan diyorum. Buyursunlar 30 Mart’ta sandıkta kozlarını paylaşsınlar. Eğer bu ülkede bir diktatör varsa buyursunlar bu diktatörü sandık yoluyla indirsinler. Bütün siyasi partilerin yetkililerini, temsilcilerini sandık kurullarına yerleştirdiği ve bütün oradaki müşahitleriyle sandıkları gözlemlediği bir yeri, siz nasıl olur da diktatörce seçim olarak niteleyebilirsiniz. Bunun dünyada en güzel örneğini veren, bu tür seçimlerin en güzel örneğini veren Türkiye’dir. Eğer Türkiye’de vesayet sistemi varsa buyursunlar bunu sandık yoluyla sona erdirsinler.
Biz siyasi tarihimiz boyunca sandığa inandık. Sandıktan çıkan sonuca kayıtsız ve şartsız itaat ettik. Yüzde 10 barajına rağmen. Biz geldiğimiz zaman yüzde 10 barajı vardı, yüzde 10 barajını biz getirmedik. Biz yüzde 10 barajıyla seçimlere girdik ve karalama kampanyaları yapıldı buna rağmen. Medyanın acımasızca, insafsızca saldırılarına rağmen sandığa inancımızı hiçbir zaman kaybetmedik. Biz, milletimizin iradesine her zaman saygı duyduk ve şu anda da saygı duyuyoruz. Millet bize ‘git’ derse hiç tereddüt etmeyiz. Milletin talimatına uyarız ama millet bize ‘kal’ derse millet dışında hiçbir odak karşısında da boynumuzu eğmeyiz, milletin emanetini kimseye teslim etmeyiz.”
“Sandık namustur”
Seçim barajıyla ilgili de değerlendirmelerde de bulunan Erdoğan, şunları söyledi:
“Baraj indirilsin. Teklifin ne bunu söyle? Eğer mevcut kurallar içersinde baraj indirilsin diyorsan bunu da açıkla, nasıl bir şey istiyorsun? Ama bunların açıkladığı bir şey yok, fakat biz açıklıyoruz. Buyrun size üç tane teklif. Bir, mevcut seçim sistemi. İki, yüzde 5 Türkiye barajı, bunun yanında beşli bölgeler sistemi. Bir milletvekili, iki, üç , dört azami beş milletvekilinin seçileceği daraltılmış bölge sistemi ama Türkiye genelinde de yüzde 5 barajını aşacak. Üçüncü teklifimiz var, o da dar bölge sistemi. Yani Türkiye, 550 seçim çevresine bölünmek suretiyle en fazla oyu alan o bölgede kimse milletvekili olur. Hangisini beğeniyorsun al onu kullan, gel onu yapalım. Yok hala sesiniz çıkmıyorsa demek ki halden memnunusunuz yolumuza böyle devam ederiz. Defalarca bunu ifade ettik ve yine ifade ediyoruz şunu unutmayalım, sandık namustur.”
Bunun yakın tarihimizde çok anlamlı bir hikayesi de olduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
“Yıl 1947… Türkiye çok partili sisteme geçmiş ama seçimler tıpkı dikta rejimlerinde olduğu gibi tamamen şaibeli şekilde yapılıyor. Muhtarlık seçimlerinde, Mersin’in Arslanköy adlı köyünde tarihe geçecek bir olay, hadise yaşanıyor. Yapılan seçim aslında bir muhtarlık seçimidir. Demokrat Parti adayı diğer iki CHP’li adayın kat kat üzerinde bir oy alıyor ancak o zamanki kanunlara göre tasnif işleminin yapılması için eski muhtar ve altı azanın sandık başında olması gerekiyor. CHP’li muhtar ve üç aza köyü terk ediyor. Tasnif işlemi de bundan dolayı yapılamıyor. Dönemin valisi köyde seçimleri Demokrat Parti’nin kazandığını öğrenince derhal seçimlerin yenilenmesi kararını veriyor. Arslanköy’e hemen güvenlik güçleri geliyor ve seçimlerin tekrar yapılacağını söylüyor ve köylüden seçim sandığını istiyorlar. Son derece ibretliktir, köylüler, özellikle de köyün kadınları, seçimlerin kurallara uygun şekilde yapıldığını söylüyor ve sandığı vermiyorlar. Köylü kadınlar sandığın önünde siper oluyorlar. Şu ifade çok önemli: ‘Sandık bizim namusumuzdur’ diyerek seçim sandığını koruyorlar. Güvenlik güçlerince köy kuşatılıyor, sokağa çıkmak yasaklanıyor, sandığa el koyuluyor ve seçim bu şekilde yenileniyor.
Yani seçimde bir yeni yol, yeni adım atılıyor, istisnasız tüm oyların CHP adayına çıktığı ilan ediliyor. Köyün, sandık namusumuzdur diye direnen kadın ve erkekleri de yıllarca idamla yargılanıyor. Kimin dönemi? CHP iktidarının dönemi. Ey CHP zihniyeti, sen kime demokrasi dersi veriyorsun? Önce sen bundan gel nasibini al bakalım. Tarihini bir oku, senin tarihin bu, kara bir tarih. Bu günlere kolay gelmedik. Bu günlere, sandık namusumuz diye direnen, oyuna, iradesine sahip çıkan, işte bu kahramanların, bu hanım kardeşlerimizin gayretiyle geldik. Şimdi kalkıp kadınlarımızı, hanımlarımızı sömürüyorlar.”
Erdoğan, sandığın namus olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:
“Kimin ne meselesi varsa sandıkta o meseleyi halleder. Eline taş, molotof almak suretiyle demokrasi gelmez, o darbe olur. Sandık hesap sorma makamıdır. Bu millet derin ferasetiyle muhalefete de iktidara da hesabını sandıkta sorar. Sandıktan çıkan karara herkes, istinasız herkes boyun eğmek zorundadır. Kaybeden de kazanan da sandık sonucunu hazmetmek, milletin kararına saygı göstermek zorundadır. Sandık sonucunu beğenmeyip silah zoruyla, sokak marifetiyle, terör aracılığıyla millet iradesini gaspetme dönemi artık geri gelmemek üzere kapanmıştır. Cumhuriyet artık cumhurla kucaklaşmıştır, cumhur sizsiniz. Cumhuriyet artık demokrasiyle güçlenmiştir. Bu cumhuriyeti büyütmeye, cumhuriyetimiz daha güçlendirmeye 76 milyonun tamamını bir, beraber ve eşit görmeye devam edecek, 100. yıldönümüne de bu şuurla inşallah ulaşacağız. 11 yılda cumhuriyetin kazanımlarına yenilerini ekledik. Önümüzdeki 10 yıl boyunca da bu cumhuriyet korumaya, kollamaya daha da büyütmeye inşallah devam edeceğiz. Şundan hiç kuşkunuz olmasın ki cumhuriyetimizi ileri demokratik standartlarla büyüteceğiz. Reform kararlılığımızı sürdürecek, yeni reformlarla, yeni adımlarla büyüyen güçlü Türkiye’yi birlikte inşa edeceğiz.”
Erdoğan, Çözüm Sürecini sonlandırma gayretinde olanlarda seslenerek, “Çözüm süreci bitmemiştir, devam etmektedir. Her attığımız adım bu devamın bir eseridir” dedi.
Cumhuriyetin 90. kuruluş yıldönümünde, çok büyük bir yatırım olan Marmaray Projesini kazandıracaklarını bildiren Erdoğan, “Boğaz tüp geçidini inşallah 29 Ekim 2013′te İstanbul’da muhteşem bir törenle hizmete açıyoruz, saat 15.00′te. Türkiye’nin ve İstanbul’un asırları aşan bir hayalini daha gerçeğe dönüştürüyor. Küresel ölçekte pretiji olan bir yatırımla Türkiye’yi buluşturuyoruz. Asya ve Avrupa tekrar yeni bir zincirle bütünleşiyor” ifadelerini kullandı.
“Kendisini Cumhuriyetin yegane sahibi zanneden zihniyet tarihi yenilgi aldı”
Van’a iki gün sürecek önemli bir ziyaret gerçekleştireceklerini bildiren Erdoğan, şunları kaydetti:
“2 yıl önce 23 Ekim’de meydana gelen Van Depremi sonrası yaraları sarmak, Van’ın çehresini değiştirmek için yaptığımız yatırımları orada hizmete alıyoruz. Bugüne kadar bir çoğunu hizmete aldığımız gibi yine devam eden yatırımların bir kısmını da hizmete alıyoruz. Bundan daha da önemlisi cumhuriyetimizin kuruluşunun 90 yıl dönümünde talihi değişen cumhur olduğunun artık farkına varan, devletiyle kucaklaşan Van’ı, Van özelinde tüm doğu ve güney doğuyu bizlerde kucaklamaya gidiyoruz. Son 11 yılda cumhuriyetimiz cumhurla daha bir muhabbetle kucaklaşırken, demokrasimiz güç kazanırken, devlet ile millette daha da kaynaştı, daha bir yakınlaştı. Kendilerini, cumhuriyetin yegane sahibi zanneden, diğer herkesi dışlayan, bununla da kalmayıp farklı olanı asimile etmeye çalışan zihniyet artık tarihi bir yenilgi aldı. Bunu görelim. Cumhuriyetimiz 100. yılına emin ve kararlı adımlarla ilerlerken geçmişte yaşanan acıları da dindiriyor, yaraları sarıyor, geçmişin ihmallerini tek tek telafi ediyoruz.”
Yaklaşık 1 yıldır Doğu ve Güneydoğu ile birlikte 7 coğrafi bölgede huzurun, barışın, kardeşliğin ikliminde geleceğe daha da umutla baktığını dile getiren Erdoğan, kepenklerin artık kapanmadığını, sokakların terörize edilmediğini, anneleri ağlamadığını, ocaklara ateşlerin düşmediğini, doğu ve güney doğunun dağlarının turistleriyle buluştuğunu, köylerin ve ilçelerin canlandığını, büyük projelerin canladnığını söyledi.
“Bölge halkı da barış ikliminin tadını almıştır”
Kurban Bayramı vesilesiyle olan tatilde Mardin’deki otellerin dolduğunu, bunun vatandaşa gelen özgüvenle ilgili olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
“İnsanımız artık umutla bakıyor, güvenle bakıyor. Biz artık bu yılın ilkbaharında bölgedeki baharın kalıcı olmasını ifade etmiştik. Hamdolsun bölgedeki bahar iklimi, barış iklimi çok güçlü bir şekilde devam ediyor. Silahların sustuğu, şiddetin ortadan kalktığı bir ortamda sorunlarımızı daha bir samimiyetle, soğukkanlılıkla, cesaretle ele alıyor, her sorunu tek tek çözüme kavuşturuyoruz. Şunu bütün kalbimle söylüyorum, bölge halkı da tüm Türkiye’de barış ve bahar ikliminin tadını almıştır. Buradan tekrar geriye dönüşe asla müsaade etmeyecektir. Huzurun yeniden bozulmasına, eski karanlık günlerin tekrar gelmesine en başta bölge insanı izin vermeyecektir. Ben buna inanıyorum. Özellikle Kürt kardeşlerimize sesleniyorum, gelin bu oyunu beraber bozalım, bu oyuna artık son verelim. Bu ülkede Kürdü, Türkü, Lazı, Çerkezi, Gürcüsü, Abhazası, Boşnağı, Romanı aklınıza ne gelirse gelsin aydınlık yarınlara ele ele, omuz omuza birlikte yürütelim.”
Erdoğan, Doğu ve Güney Doğu bölgelerindeki yeni durumun birilerini rahatsız ettiğine, silahların sustuğu, kanın ve gözyaşının durduğu bir ortamdan doğuda ve batıda bazı kişilerin tedirgin olduğuna dikkati çekerek, “Özellikle terör üzerinden, terör tehdidini kullanarak Türkiye’de on yıllarca siyaset mühendisliği yapmış olanların işsiz kaldığını biliyor, terör örgütlerine akıldanelik yaptığına ibretle şahit oluyoruz. Biz gerilimin tarafı olmayacağız, eski acı günlerin tekerrür etmemesi için hassasiyetimizi koruyacağız. Tehditlere boyun eğmeyecek, gerilim siyaseti güdenlerin tuzağına düşmeyecek, milletimizle birlikte hareket etmeye devam edeceğiz. bütün imkanlarımızla Türkiye’deki bu yeni süreci güçlendirmenin mücadelesi içinde olacağız” diye konuştu.