30 Mart yerel seçimlerinde BDP ’nin Diyarbakır Büyükşehir belediye başkan adayı Gültan Kışanak. Ancak tek başına değil. Bu yerel seçimde bir ilki gerçekleştirmek istiyorlar. Gültan Kışanak’la birlikte Yenişehir eski belediye başkanı ve KCK davasından tutuklanıp sonra serbest kalan Fırat Anlı da eşbaşkan adayı olarak seçime giriyor. Yani seçilirlerse 31 Mart günü Diyarbakır’ın iki belediye başkanı olacak..
Gültan Kışanak’la Diyarbakır’da buluştuk. Seçim çalışmalarından yemek yemeye zor zaman buluyor. “BDP eşbaşkanlığını ne zaman bırakacaksınız” diye sordum, güldü: “Beni bırakmıyorlar. Hem belediye seçimleri, hem de partinin işleri derken 1 dakika boş zamanım kalmıyor.” Gültan Kışanak’la Diyarbakır’da buluştuk bol bol siyaset konuştuk.
Eşbaşkanlık sistemi tam olarak nasıl yürüyecek?
Yerel seçimlerde ilk kez deniyoruz. Ama merkezi siyasette uzun zamandır uyguluyorduk zaten ve bizim sayemizde yasalar da değişmek zorunda kaldı. Büyük bir deneyimimiz ve birikimimiz var bu konuda. İşimiz o nedenle yerel yönetimde daha kolay olacak. Bizim eşit temsil konusunda bir iddiamız var. Bu topraklarda kadın büyük bir güç. Hayatın her alanında eşit düzeyde sorumluluk almak, karar almak, temsil mekanizmalarında yer almak kadınların da hakkı. Bunun önünü açmak istiyoruz. Gelinen aşamada görüyoruz ki toplumsal alanda kabul gördü. Bu nedenle birden fazla kişinin yönetiminde olduğu yerlerde bir kadın bir erkek, yani fermuar sistemi denilen sistemi uyguluyoruz. Ama tek kişinin sorumlu olması gerektiği yerde eşbaşkanlık sistemini getirdik. Belediye başkanlığında eşbaşkanlık olacak, yerel yönetim mekanizmalarında ise bir kadın bir erkek üye olarak sistemi yayacağız.
Peki yetki karmaşası olmayacak mı? Nihai kararı siz mi Fırat Anlı mı verecek?
Sistemi nasıl en iyi şekilde işletiriz diye biz de kafa yoruyoruz. Seçimden sonra yönetim sorumluluğu nasıl işleyecek ilkelerini ortaya çıkaracağız. Ana ilkemiz şu: İş bölümü olacak. Ama ortak sorumluluk ve ortak karar alınacak. Yasal olarak bir kişi görünecek ama ortak çalışma yapılacak. Biz siyaset yapma zihniyetini değiştiriyoruz.
Şimdi siz böyle anlatınca demokratik özerkliğe geçiş başlıyor böyle anlaşılıyor? 31 Mart’ta seçimi kazanırsanız bölge merkezden değil yerelden yönetime geçiyor öyle mi?
Diyarbakır kendi kendini yönetecek. Zaten yönetiyor. Biz halkı karar mekanizmasının içine sokmak istiyoruz. Sadece oy vermekle olmaz, bu şehirde yaşayanların söz hakkının da olması gerekiyor. Her yıl birlikte bütçe yapacağız. Bir sonraki yılın bütçesini halkla birlikte belirleyeceğiz. Özyönetimle özgürleşeceğiz.
Sizin çılgın projeleriniz neler?
Bizim akıllı projelerimiz var. Başta eşbaşkanlık sistemi olmak üzere anlattığım bütün forumlar ve kurulacak yapı zihniyet değişikliği projesidir. Biz büyük bir ekoloji hareketi başlatıyoruz ayrıca. Bu kenti, Diyarbakır’ı çocukların diye görüyoruz. Hep bir tartışma var ya. Diyarbakır Türkiye mi, yoksa Kürdistan mı? diye. Biz Zarokistan olmasını istiyoruz. Zarok, Kürtçede çocuk demek. Çocukların kenti, amacımız bu.
Hükümetin Diyarbakır’a yapmak istediği bazı projelere karşısınız. Ve bu konuda gerginlik var; yatırıma karşı olduğunuz şeklinde anlaşıldı bu.
Hayır, biz bu kentin değerlerinin talan edilmesine karşıyız. Üç kıymetli alanımız var. Hevsel bahçeleri. Nefes alanımız. Burayı konut alanı ilan ettiler. İktidar, belediyelerin elinden imar yetkisini alıyor. Sonra Atatürk Stadı. Burayı da TOKI’ye konut yapsın diye vermek istiyorlar. TOKİ bu alanla ilgili ihale çağrısı yaptı. Buradan bu ihaleye girmeye hazırlananlara sesleniyorum. Para kazanmanın daha temiz yolları var. Bu ihaleye girmeyin. Bu katliama ortak olmayın.
Bu projelere halk ne diyor?
Şu kadarını söyleyeyim. Eğer bu projeler hayata geçerse Gezi eylemlerinin çok daha büyüğü burada yaşanır. Diyarbakır ayağa kalkar.
Kaset savaşları yerel seçime nasıl yansıyacak.
Bu, yeni bir duruma işaret ediyor. Büyük bir koalisyondu AKP iktidarı. Ama koalisyon çatırdadı. yarıldı. Birbiriyle savaş halindeler. Diyarbakır’dan baktığınız zaman durumu şöyle görüyoruz: AKP yıllarca Kürtlere karşı yapılan haksızlıkları ve operasyonları birlikte yaptı bu paralel yapıyla. Bizim büyük bir demokratik güç olmamızdan korktu. “Bunlarla baş edemeyiz, o zaman yanımıza cemaati alalım” dediler. Bize yapılan bütün operasyonları birlikte yaptılar. Bize karşı cemaati desteklediler. O nedenle bugün AKP mağduru oynuyor ama Kürtlerin gözünde mağdur değil zalim hâlâ.
Böyle diyorsunuz ama diğer taraftan da çözüm süreci için inisiyatif kullanan, risk alan, çok zor atılabilecek ve bugüne kadar kimsenin cesaret etmediği adımı atmayı göze alan, eleştirileri, hatta tabandan gelecek sert tepkileri göze alan da yine hükümet. Çözüm sürecinin devamı için hükümetin yanında yer almanız, sahip çıkmanız gerekmiyor mu?
Bu yoruma hiç katılmıyorum. Bu çözüm sürecinin arka planında, başlamasında ve Sayın Öcalan’ın muhatap alınmasının arkasında da bizim yıllardır yürüttüğümüz büyük mücadele var. Bu süreç halkın çözüm süreci. AKP’nin bize bir lütfu değil. Türkiye’nin demokratik yolculuğu Kürtlerin mücadelesi ile güçlendi ve devam edecek. “Sorunu konuşarak çözmemiz gerekir” anlayışını biz yerleştirdik. Güçlü bir kamuoyu desteği olduğu için AKP bu adımı attı ama üzerine düşen hiçbir şeyi yapmadı.
Hükümetin bazı üyeleri Abdullah Öcalan’ın son İmralı ziyaretinde dile getirdiği ve çözüm sürecinin devamı açısından önemli gördüğü adımları seçimden önce atamayacaklarını çünkü parti içinde de sıkıntı olabileceğini söylediler. Yerel seçimlerden sonra bu adımlar atılırsa süreç ilerler mi?Sürecin ilerlemesi için demokratik hiçbir adım atılmadı. AKP üzerine düşen hiçbir şeyi yapmadı. Bu süreçte pozitif bir rol de oynamadı. Süreci bıraktı. Ayrıca ortada ciddi yolsuzluk iddiaları var. Barış ve çözüm bizim için önemli ama sırf çözüm olacak diye hırsızlık, yolsuzluk yapılsın ve biz buna ses çıkarmayız diyemeyiz. Barış olacaksa temiz olacak. Kirli barış olmaz.
Kaset savaşlarına geri dönersek. Başbakan bunu ‘çözüm süreci’ nedeniyle kendisine kurulan komplo, darbe girişimi olarak görüyor.
Bakın yolsuzluk büyük bir iddia. Olabilir bir parti eleştirilebilir, politikaları beğenilmez, rekabet vardır. Ama hırsızlıkla itham edilmek büyük bir iddia. Hükümetin meşruiyetini ortadan kaldırıyor. Bu nedenle yaşananlar sadece bir siyasi kapışmaya benzemiyor. Başbakan’ın karizmasına güvenerek AKP bu durumdan güçlü çıkmak istiyor olabilir ama ortada büyük yolsuzluk iddiaları var. AKP şu ana kadar gündeme gelen iddiaların hiçbirinin gerçek dışı olduğunu kanıtlayamadı. Oysa devletin bütün imkânları elinde. Ama kendilerine hukuki bir kalkan örmeye çalışıyorlar. KCK operasyonlarında 10.000 insan suçlu ilan edildi, ortada tırnak makası bile yok. Bilal’i kurtarmak için 3000 polisi görevden alan, bilmem kaç savcıyı görevden alan iktidar o zaman parmağını kıpırdatmadı.