Ömrünün 20 yılını cezaevinde geçirmiş Sosyolog İs Beşikçi, bazen büyük toplumsal olayların bir kişi odak noktasına konularak anlaşılacağını söyler. İşte Tunceli’de kaçırıldıktan sonra burnu, kulakları ve dudakları kesilmiş, gözleri oyulmuş, kafa derisinin yarısı yüzülmüş halde bulunan Ayten Öztürk’ün acıklı akıbeti tam da böylesine bir mihenktaşıdır. Zira o, işlenmiş faili meçhullerin en vahşi olanıdır.
Ayten’in hikâyesi uzun yıllar sonra ilk kez geçen yıl TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu’nda baba Hıdır Öztürk’ün verdiği
ifade
ile gündeme geldi. Hıdır Öztürk, 21 yıldır kızının katillerinden hesap sorulmasını bekliyor. Pek de umutlu değil. Dönemin valisi, emniyet müdürü, savcısı, sahte rapor veren adli tıp doktorları, jandarma komutanı, işkencecisi bilindiği halde adım atılmadı. Ama baba Öztürk için mesele bu değil artık. O, kızının başına gelenlerin ülkenin başına gelenlerden ayrı olmadığını bildiğinden, Ayten’in hikâyesinin asla unutulmamasını istiyor.
Bu nedenle kendisinin editörlüğünü üstlendiği, Beşikçi’nin önsözüyle, onlarca aydının katkılarıyla bir
kitap
hazırladı. Peri Yayınları’ndan bu hafta çıkacak kitabın adı ‘Ayten’in Acıklı Akıbetini Anlattılar.’ Herkesin bir şekilde adalete ihtiyaç duyduğu şu günlerde, adaletten umudunu kesmiş bir babanın kızının öyküsü okunmaya değer…
‘Devlete diklenilmez’
1935’te Dersim’in 12 hanelik Taptik Köyü’nde doğan Hıdır Öztürk, henüz 3 yaşında Dersim kırımıyla tanışır. Annesi onu ormana kaçırıp kurtarır. O günden sonra Hıdır Öztürk’ün aklına devletle asla karşı karşıya gelmemek gerektiği bir damga gibi işlenir. Bu nedenle; okuyup memur olur. Kızlarının adını özbe öz Türkçe Aysel, Ayten, Makbule ve Yeter koyar. Aysel’i hayatında ayrımcılığa yer olmasın diye Sünni bir aileden gelen Selim Çürükkaya ile evlendirir. Sakınan göze çöp batar misali, büyük kızı Halkın Kurtuluşu örgütüne katılır. Ve kocasıyla birlikte tutuklanıp Diyarbakır Cezaevi’ne atılır. Hıdır Öztürk korkar, bir oğlunu Hollanda’ya, diğerini İzmir’e gönderir.
Aysel cezaevinden ağır hasta çıkar. İki kez ameliyat olur, ikinci ameliyattan beş gün sonra ev basılır ve hasta haliyle gözaltına alınır. Baba Öztürk bir kez daha yıkılır. Hâlâ o günü unutamaz: “On altı gün gözaltında kaldı. Ona ne dediler, ne hakaretlere maruz kaldı bilmiyoruz. Bırakıldıktan sonra ortalıktan kayboldu. Gidiş o gidiş!” Ve bir gün gazeteden kızının dağa çıktığını öğrenir. 1990’larda Tunceli’de Özel İdare’de şef olarak valinin emri altında çalışmaktadır. 1990 yılının sonunda, kızının yurtdışına çıktığını duyar, rahat bir nefes alır. Tam , “Hepimizi yakan bu kocaman yangından artık çocuklarımı kurtardım” diye düşünürken, o uğursuz gün gelip kapısını çalar. 1992’nin ilkbaharında Tunceli Alay Komutanı Albay Mustafa Sabri Yazganarıkan Hıdır Öztürk’e: “Üç kızını alıp makamıma gel” diye
haber
yollar. Öztürk, kızlarına güzel giyinmelerini, komutanın karşısına çıkacaklarını söyler. Çünkü bir devlet memurudur. Komutanın yanında sakallı, zayıf tipli bir adam da vardır. Komutan sık sık ona dönüp “Ahmet Bey” diye hitap eder. Komutan tehditkâr bir üslupla şu nasihati verir: “Kendinize dikkat edin, bir şeye bulaşmayın!”
En hunhar faili meçhul
27 Temmuz 1992 gecesi, Ayten Öztürk, içinde dört kişinin bulunduğu beyaz renkli Renault marka arabayla kaçırılır. Babası ilk başta devlet olduğuna inanmaz. Çalıştığı işyerinden birilerinin zorla evlenmek için kaçırdığını düşünür. Ne var ki, 11 gün sonra telefon gelir. Elazığ Asri Mezarlığı’na yakın bir arazide yarı gömülü halde bir kadın cesedi bulunmuştur. Anne ve baba gittiklerinde gözlerine inanamaz. Burnu, kulakları, dudakları kesilmiş, kafa derisinin yarısı yüzülmüş, gözleri oyulmuş Ayten’in cesediyle karşılaşırlar.
Hıdır Öztürk her yere başvurur. Kızının resmi görevlilerce kaçırılmış olabileceğini söyler. Vali, emniyet müdürü, savcı, alay komutanı bu çabadan rahatsız olurlar. Kapılar yüzüne kapanır. Valinin emriyle lojmandan atılır. Çaresiz emekliliğini ister. Dönemin SHP Milletvekili Zübeyir Aydar’ın yardımıyla Adalet Batanı Seyfi Oktay’a başvurur. Sonuç çıkmaz. Hayatı boyunca “devlete diklenilmez” diyen Hıdır Öztürk’ün karşısına devlet kale gibi dikilmiştir.
2006’da bir gün gazetede ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’ın resmini görür görmez, baba Öztürk ve kızı Makbule beyninden vurulmuşa döner. Bu resim, o uğursuz temmuz günü komutanlıkta karşılarında duran ‘Ahmet Bey’in ta kendisidir. Yıllar sonra
PKK
itirafçısı ve JİTEM tetikçisi Abdülkadir Aygan da olayı doğrular. Aygan, “Ben Ayten’i JİTEM binasında gözlerimle gördüm. Üç gün Diyarbakır’ın Şehitlik semtinde JİTEM’in kullandığı binada kaldı. Üç gün sonra yine bir öğle vakti Yeşil ve ekibi tarafından alınıp götürüldü” der.
Ayten davası, faili meçhuller içinde en çarpıcı ama aynı zamanda en simgesel olanıdır. Çünkü Ayten’in acıklı akıbeti, tüm bir bölge halkına verilen en ağır mesajdır.